Araştırmalara göre duygusal ve romantik bir beraberlikte ve evlilik yaşamında partnerler ve eşler arasında, tıpkı anne-çocuk ya da ebeveyn-çocuk bağlanmasındaki (John Bowlby'nin bağlanma kuramı) gibi sadece bir tarafın diğerinin bilişsel, duygusal isteklerini karşıladığı tek yönlü bir iletişim değil; bireylerin birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılıklı olarak yerine getirdikleri çift yönlü (transaksiyonel) bir beraberlik durumu söz konusudur.
Bu arada dikkat çekmek istediğim nokta; anne-çocuk ya da ebeveyn-çocuk ilişkisinin motivasyonunu karşılanması zaruri olan fiziksel ihtiyaçlardan aldığının; fakat yetişkinlik yaşamandaki duygusal ve romantik beraberliklerde partnerler ve eşler arasındaki ilişkinin motivasyonunu özellikle de bilişsel ve duygusal anlamda bütünsel bir ortak paylaşımdan aldığıdır.
Zaten evliliklerin çoğundaki problemler de bu noktada ortaya çıkmaktadırlar. Çünkü fiziksel bir neden gibi görünen sorunlar da aslında duygusal ve dolayışıyla bilişsel problemlerdir. Demek istediğim aslında bütün anlaşmazlıklar, yanlış ve genelde tek bir öz (çekirdek) düşünceden kaynaklanırlar.
Ve daha önce bahsettiğim ve tekrar hatırlatmak istediğim o önemli cümle: Duygular aslında birer düşüncedir. Kalp sadece vücuda aldığımız oksijeni hücrelerimize dağıtılmak üzere baskılayan bir parçamızdır. Duygusal anlamda hissettiğimiz ne varsa aslında zihnimizde (beynimizde) yaşanır ve onun tarafından karara bağlanır; ama siz yine de kalbinizin sesini dinlemekten vazgeçmeyin; çünkü ölüm anında vücuttaki en son ısı düşüşü yine de kalp’te olur. En son kalp buz keser.
Copyright Ebru ER