Önceki yazımızda “travma yoksa değişim de yoktur” demiştik. Bu cümleyi farklı bir anlatımla ifade etmek istersek “travmalarımız onları doğru kullanırsak bizleri hayallerimize adım adım taşıyacak birer şans ve hatta mucizedirler!”. Çünkü farklı ve tersinden bir bakış açısıyla bizi rahatsız eden bir manevi tehdit, karşı karşıya kaldığımız bir problem ya da problem yaratan insan veya acı verici bir olay karşısında doğa kanunları, fizik yasaları gereği; sadece maddesel olarak değil manevi olarak da hayatta ve ayakta kalabilmemiz adına bir tür sihirli değnek gibi bizi değişmeye zorlar.
İşte tam da bu noktada travmalarımız, birer tetikleyici olarak başlamak bitirmenin yarısıdır dediğimiz o değişimin, başlamasını sağlarlar. Bu değişimin hızı, şekli, yönü (olumsuz ya da olumlu) bireyden bireye farklılık göstermektedir. Bu süreçte bireyin hayatına deyim yerindeyse nüfuz eden çevresel etmenler de yadsınamaz. Burada bahsi geçen “çevresel etmenler” “konsept” kavramını da beraberinde getirmektedir. Tarz, düzen, tasarım olarak ifade ettiğimiz “konsept” kelimesinin psikoloji bilimindeki anlamıyla bir sonraki yazımızda konumuza devam etmek üzere.
Copyright Ebru ER